ESKŞEHİR'DE YAŞAMAK AYRICALIKTIR

ESKŞEHİR'DE YAŞAMAK AYRICALIKTIR

4 Mart 2014 Salı

16 EYLÜL 2011 DE KAYBETTİĞİMİZ NECMİ SELAMET'İN YAZISI: KENT VE SANAT

KENT VE SANAT*

NECMİ SELAMET

Önce hangisi vardı? Şiir mi, söz mü, dans mı, müzik mi, çizgi mi? Konunun hala zaman zaman tartışıldığını biliyoruz. Bazen ateşli tartışmalar olur, zaman zaman da durulur... Şiir'e arka çıkmayı isterdim, taraf tutuyor söylentilerine bile aldırış etmeden. Hem taraf olmak pek korkulacak bir şey de değildir. Ancak bence önce insan vardı; kent de sanat da insanın doğumuna, yaşamına ve ölümüne bir katkı olsun diyedirler. Kentleri de sanatları da var eden insandır.
İlk iki soru cümlesinin yanıtını biraz daha somutlaştıralım. Şiire arka çıkamadık; insanın varoluşunu daha çok önemsemiş olmaktan. Şairler ise, çoğu zaman varoluş nedenlerini şiir ile örtüştürürler. Şiir onlar için bu denli önemlidir. Yalnızca şairler mi? Sanatını bilinci ile sürdüren sanatçıların hemen hepsi aynı biçimde düşünürler. Sanat bir yaşam biçimidir. Bilim adamlarının da sanatçılardan farkı yoktur.
Sıradan insan, sanatçı ya da bilim adamı da olsanız, yaşam içinde vazgeçilmez iki şey vardır. Birincisi varoluş ile başlayan estetik arayışı, ikincisi ise her anlam ve alanda uyum(ritim). Bu iki arayış bilinç gerektirmez, her ikisi de yaşamın bir zorunluluğudur. Yaşam anında irdelendiğinde, edimin arkasında ya estetik ya da uyum çıkar. Estetik ve uyum ise; tüm sanatlarda mutlaka, öncelikle ve özenle yer alan iki öğedir. Uyum kentlerde yaşayan insanlar için vazgeçilmezdir. Gün içinde yollarımız kimlerle kesişmiyor ki? Aynı, düz anlamda her an kesişen yollar gibi. Bu da uyumu şart kılar. Öyle ise, önce insan, sonra sanat... Kentleşme toplu yaşamın bir gereğidir. Kent yaşamı karmaşıktır. Bu nedenle yaşadığım kentin planlanmasını ve kent yaşamımı bir bilim adamına emanet etmeyi tercih ederim. Kentleşirken, kent planlama konusuna yabancıyım, konu benim harcım değil, ancak; kentleşirken sanatın arka planda bırakılmasına göz yumamam. Bu nedenle Eskişehir bu konuda çok şanslı. Hem bir bilim adamı ve hem de bir sanatçı tarafından yönetiliyor olmak, bizim için az bulunur bir şans... Şans mı bu da tartışılır. Çünkü bu şansı kendimize, ayağımıza kadar getirmek ve bu şansı kullanmak da bizim elimizde...

Ben "Maviköşe" isimli köşemde yalnızca, yerel yönetimlerin Eskişehir'e sanat konularında ne yaptıkları ve ne yapmadıkları ile ilgileniyorum. Bunu da yıllardır, dikkatle izliyorum. Eskişehir Sanat Derneği kurucu üyesi olarak da yapmam gerekenin bu olduğuna inanıyorum. Politik bir görüşüm de var tabii.. Bu ayrı bir konu. Bu köşede konumuz sanat. "SANATSIZ KALAN BİR MİLLETİN HAYAT DAMARLARINDAN BİRİ KOPMUŞ DEMEKTİR."  Atatürk'ün bu çok klasik ve eskitilmiş söylemi, önemini hiç yitirmeyecek. Son beş yılda bu söze ne kadar önem verildiğine bir bakalım. Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz BÜYÜKERŞEN gençliğinde tiyatroya can verebilmek için kanını satmış, bunu sağır sultan bile duydu, biliyor. Tiyatroya böylesine gönül vermiş bir bilim adamının belediye başkanı olur olmaz kente iki salon kazandırmış olması beni hiç şaşırtmadı ki; bu salonlar yalnızca tiyatro amacı için kullanılıyor. Tepebaşı sahnesi ve Turgut ÖZAKMAN sahnesi. Nerede ise bedava girilen bu tiyatrolar için bir ay önceden bilet almak gerekiyor. Senfoni orkestrasını hemen arkasından analım. Ücretsiz sinema günleri, Taşbaşı Kültür Merkezinde. Muttalıp caddesi üzerinde yeni bir Kültür ve Sanat Merkezi inşaatı, bitmek üzere. Bu merkezde üç sahne daha açılacak. Porsuk'un çehresi ve kentin tarihi dokusuna yaraşır heykeller. Kirlenen Türk dili açısından çok önemli olduğunu düşündüğüm, işyerlerine Türkçe isim zorunluluğu. Daha birçok sanatsal etkinlik ve sanatsal etkinliğe destek. Kentin estetiğini unutmamak gerek. Estram'ın tamamen bitmesinden sonra kent görünümü eminim ki imrenilecek bir güzelliğe erişecek. Nehir gondollarının da çalışmaya başlaması kente bir bütün olarak sanatsal bir eser havası verecek. Aynı yönde ikinci - üçüncü bir ulaşım aracı olmasının önemi daha sonra anlaşılacaktır. İstanbul'da o karlı günlerde, tıkanıklığın olduğu yerlerde alternatif ulaşım aracı söz konusu değildi. Binlerce insan ölümden döndü. Konumuza dönelim, Büyükşehir Belediyesi Tepebaşı Belediyesi ile her zaman uyum içinde çalıştı. Odunpazarı Belediyesi ise bu konuda uyum sağlamadı. Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet ATAÇ da sanata her zaman önem verdi. Yurt içinden ve yurt dışından çok sayıda sanatçının katıldığı, bildiriler sunduğu, sevilen sanatçıların konserlerinin de içinde olduğu Uluslar arası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu. Bu sempozyumların ilkinden başlayarak Eskişehir'de dört tane heykel parkı yaratıldı. Uğur MUMCU, Nazım HİKMET anmaları, Köy Enstitüleri. İlköğretim öğrencilerine ücretsiz olarak onikibinden fazla kitap dağıtıldı. 27-28-29 Mart 2003 de ilki olmak üzere, 18-19-20 Aralık 2003 de ikincisi yapılan EDEBİYAT GÜNLERİ. Edebiyat Günleri Eskişehir'de çok fazla ilgi gördü, katılımcı sayıları her zaman beklenenin ve planlananın üzerinde oldu. Doğan Kitap ve Yayıncılık katkıları ile birçok Edebiyatçı kentimize geldi. Söyleşiler, imza günleri düzenlendi. Anımsıyorum Nazım Hikmet i anma gününde düzenlenen şiir yarışmasının birincilik ödülünü Erdal ALOVA almıştı. Daha unutupta buraya yazamadıklarımda vardır, hiç kuşkum yok. Ben kendi açımdan yoğun bir sanat temposu ile mutlu idim... Bu sürsün isterim...
* Bu yazısı ailesinin izniyle Necmi Selamet arşivinden alınmıştır.


4 yorum:

acandemir dedi ki...

Sevgili Necmi, değişen hiç bir şey yok, sen bizimlesin ve yazıların bize güç katıyor...

gülsün selamet dedi ki...

çok teşekkür ederim unutulmamak güzel...

Adsız dedi ki...

gurur duydum....

ayhan bolak dedi ki...

gurur duydum